20 Şubat 2013 Çarşamba

Güneş Duası

Ne zaman öğretilmişti hatırlamıyorum, Türkiye 36-42 Kuzey enlemleri, 26-45 Doğu boylamları arasında orta kuşakta yer alır diye. Bana çok da önemli gelmeyen, ama bilsem iyi olur diye aklımda tuttuğum bu matematiksel konumun kıymetini şu günlerde şiddetle hissediyorum. Zira Türkiye bu konumu sayesinde dört mevsimi bir arada yaşayabiliyor, yıllık güneşli gün sayısını bile bilmiyorum. Bildiğim şey şuan bir dirhem güneş için her şeyi yapacağım. Güneş girmeyen eve doktor girermiş. Güneşsiz kaldı ruhum, psikiyatrı ziyaretim yakındır. Dün leylak kokulu mum aldım. Öyle özlemişim bahar kokusunu. Birazcık güneş, çiçek kokusu, bir tutam mutluluk...

Böyle hissettiğim günlerde seviyorum bu şarkıyı dinlemeyi. (Sözler google amcanın yardımıyla aktarılmıştır.)



Jai quitte mon pays/Jai quitte ma maison/Jai quitte mon soleil, jai quitte ma mer bleu/Leurs souvenirs se reveillent bien apres mon adieu..

Ülkemi terkettim, evimi terkettim. Güneşimi terkettim, terkettim mavi denizimi. Hatıraları uyanıyor veda edişimden sonra bile..

4 Şubat 2013 Pazartesi

Ayakta Rüya Görenler Dİyarı...

Son iki haftadır ayakta rüya görüyorum. Ne hayaller ne planlar. Sebebi elimin altında "mundar" olan tezimden bıkmış olmam olabilir, diğer taraftan memleket seyahatleri de ayarlarımı bozmak konusunda gayet iyi iş çıkartıyor. Önce okumak istediğim kitaplardan küçük bir liste yapıldı, izlemek istediğim bir kaç film de yapılacaklar listesine eklendi. Ve en çok sevdiğim kısım; gezi planları. Interlaken/Luzern seyahati planlandıktan sonra Ayvalık/Midilli tatili de kalınacak yerler, tadılacak mezeler, perşembe pazarından alınacaklar olmak üzere itinayla tasarlandı. Yok yetmedi, ülkeye döndükten sonra ikamet edilebilecek bir kaç semt belirlendi. En şaşırtıcı sonuçlar ise kızıma kolej aranırken ortaya çıktı. Sevgili ebeveynler çocuklarının kim olmasını istiyorlarsa ona göre bir kolej seçmek konusunda çoktan araştırmalara başlamış. 3 yaşına gelmemiş bebeciklerin kaç dil bilmesi gerektiği, rahat/sosyal bir çocuk ya da disiplinli, derslerinden kafasınaı kaldırmayan ama ille de sahneye çıkabilen, bir kaç spor dalında başarılı olabilecekleri kolej seçimleri yapılmaya başlanmış. Çocuklarımızı saat kurar gibi kurmaya, bu kadar rekabet odaklı düşünmeye ne zaman başladık bilmiyorum. Kendimiz mutlu olamadığımız gibi onları da çekiyoruz bu çarkın içine yavaş yavaş. 
Seviyorum Ahmet Mümtaz Taylan'ı. "Sırtında kaygılardan bir çanta; yine andımızı kaçırmış, bir telaş geçti önümden selamımı almadan. Çocukluğum!.."

Dönelim benim sevgili planlarıma. İngilizcemi geliştirmeli, fransızca kursuna yavaştan başlamalı, almancayı da ihmal etmeyip aksanımı ortadan kaldıracak bir kurs bulunmalı. Nitekim düşünüldü hepsi bir bir. Ayrıca staj yapmak istediğim uluslararası kurum ve enstitüleri sayamayacağım bile. Gidilen her ülke okunan her kitap öğrenilen her dil mutlu ediyor beni. Ama sonra yapılanların üstü çizilip gidilecek daha bir çok yer olduğu okunacak çok kitap, listem uzayıp gidiyor. Bir türlü tamamlanamadım ya da seviyorum bu eksiklik duygusunu bilmiyorum. 
Peki nasıl olmalı kızım? İlla ki hayatı hafif yaşamalı, kim olursa olsun koşarak değil, etrafındaki güzelliklerin seyrine dalarak yaşamalı. 
Çözüm modern hayatı terkedip organik domates yetiştirebileceğimiz bir yere taşınmak belki de.
Çok sıkıcıyım çookkk. Şöyle ağız tadıyla bir çeyiz postu yazamadım.